Hoca ve Kitap

Ahmet Tulgar | 20.03.2005 | Kategorie: Absolventen, Publikationen

Ahmet Tulgar schreibt in der Akşam Gazetesi, 16.3.2005 über Stephan Unterberger u.a.

Ahmet Tulgar

ahmet.tulgar(at)aksam.com.tr

Akşam Gazetesi,16.3.2005

 

Hoca ve Kitap

 

Stephan Unterberger, Avusturya Lisesi'nin efsanevi hocalarından biridir. Bizim hocamızdır. Orta 1'inci sınıfta müzik öğretmeni olarak eline, ele aldı bizi, lise 4'üncü sınıfta Almanca öğretmeni olarak mezun etti.

Eğer bugün kendime göre birilerine göre bir şeyler başarmışsam, hala hayattan ve dünyadan umudumu kesmemiş oyalanıyorsam buralarda, bunda onun payı çok olmalı. Herr Unterberger'in.

Daha müzik derslerinde başlamıştık ondan öğrenmeye, ilmik ilmik bağlandığını ve ilmik ilmik çözüldüğünü her şeyin bu dünyada. Her şeyin bir sebebi, toplumsal bir sebebi, siyasal bir anlamı olduğunu. Beethoven mesela eğer öyle yazmışsa bir partisyonu, bestelemişse bir senfoniyi, bunun müzikal haz vermekten öte bir başka işlevi daha olduğunu, olması gerektiğini. Başka bir düzlemde bir işlev, başka bir alanda. Mesela onun duyduğu ve duyurduğu seslerin insanlık tarihinin bir kesitini anlamamıza da yarayabileceğini. O dönemin sadece estetik değil ideolojik, politik ruhunu da Beethoven'ın notalarından deşifre edebileceğimizi.

Bunları tabii biz yeni yetmelerin anlayacağı sözcükleri, kavramları kullanarak anlatıyordu bize Herr Unterberger. Ama öylesine büyük bir  bilinç ve algı değişimine yol açmıştı ki bizlerde, herhalde o gün bu gündür o yüzden dünya, tarih ve hatta gündelik hayat serseri mayın gibi gezinen, süzülen bir şey olmadı olamadı bizim için. Her şeyin altında, ve, ortasında bir şey aradık, arar olduk. Bulduk da. Herşeyden iki yarar sağlar mı olmuştuk ne?

Daha o yaşlarda Richard Wagner'in müziğinden zevk almayı öğrenirken, bir yandan da bu müzikle Nazizm'in ilişkisi üzerine kafa yormanız istenirse sizden, sonrası daha kolay oluyor hayatta.

Bakın Herr Unterberger'in daha müzik deslerinden bahsediyorum, yazının ortasına geldim gibi. Bir de artık Almanca derslerimizi düşünün. Almanca edebiyat derslerimizi. Goethe, Brecht derken bütün bir modern toplum tarihi serilmişti önümüze, açılmıştı önümüz, gözümüz.

Herr Unterberger'in Almanca derslerinde bize bir de 'Wesen und Werden der deutschen Dichtung (Alman Edebiyatı'nın Karakteri ve Oluşumu)' adlı bir kitap eşlik ediyordu.

Hani Orhan Pamuk 'Yeni Hayat'ta şöyle bir şey diyordu ya 'Bir kitap okudum, hayatım değişti'; bizimki de o hesap işte.

Sahiden, bir de bu Almanca edebiyat ders kitabı işte okutulmasaydı o yıllarda bize, ben ben olur muydum acaba, kendime göre bir kıvamı bulur muydum?

Her dünya görüşünden, tavırdan yazarların eserlerinden okuma parçaları; mesafeli ve objektif bir yaklaşımla oturtuldukları bir tarihsel geri plan ve yine aynı bakış açısı: 'İnsanın ürettiği her şeyin bir de siyasal anlamı, işlevi olur.'

Böyle bir eğitim sürecinden geçen bir çocuk, cocuklar ki ki ben de işte hasbelkader onlardan biriyim, yemedi tabii, yemiyor, yutmuyor ondan sonra kolay kolay her ideolojik hapı, almıyor içine her resmi dayatmayı.

Bütün bunlar, bu övünmeler, babalanmalar da nereden çıktı, derseniz şimdi: Tarih Vakfı'nın '20. Yüzyıl Dünya ve Türkiye Tarihi' adıyla lise öğrencileri için yayımladığı ders kitabı çok heyecanlandırdı, umutlandırdı da beni, ondan.

Tarih Vakfı, yapılan açıklamaya göre bu kitabı 'Milli Eğitim Bakanlığı'nın tarih eğitiminin 1930'larda bitirilmeyip 20. yüzyılın tümünü kapsaması ve liselerin dört yıla çıkartılması kararını dikkate alarak' ve Avrupa Komisyonu'nun desteğiyle 'Publications on Europe for Adults and Children through History (Yetişkinler ve Çocuklar için tarihin içinden Avrupa üzerine Yayınlar)' projesi kapsamında hazırlamış.

Düşünsenize bir lise öğrencisisiniz ve tarih kitabınızın sayfalarını şöyle bir çevirirken Orhan Gencebay'ın da resmini görüyorsunuz ya da Sezen Aksu'nun; ve okuduğunuzda o bölümü anlıyorsunuz ki hayat hiç de öyle lay lay lom bir şey değil; şarkılarda bile beğen beğenme işaretler gizli. Birtakım işaretler. Sezen Aksu da saksı da yetişmedi öyle. Bölüm başlığının adı neymiş? 'Türkiye: Kriz ve dönüşüm'

Sonra ardı sıra çeviriyorsunuz artık sayfaları ve ne Ekim Devrimi kalıyor ne 68 Başkaldırısı. Ne Bob Dylan ne Marlon Brando. Gözden geçirmedik. Bu gerçek bir  tarih kitabı. Erdal Eren bile unutulmamış ki çok beklerler unutalım diye.

Tarihçiler de unutmuyor zaten.

Teşekkürler Gökçen Alpkaya ve Faruk Alpkaya hocalar. Teşekkürler bütün emeği geçenler.